SORU: “Cehaletleri yüzünden hak sözü kabul etmeyenlerin kalpleri vardır düşünmezler onunla; gözleri vardır görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette olanların ta kendileri.” (Araf, 179)  1) Ayette geçen tabirle “kalple düşünmek” ne demek? İnsan kalbiyle nasıl düşünür, neyi düşünebilir?  2) Neden hayvanlardan “sapık” diye söz ediliyor? Onların iradeleri var da bir şeye davet edildiklerinde yüz mü çevirmişler?! Seçim hakları olduğu halde kötülüğü mü seçmişler?

SORU: “Cehaletleri yüzünden hak sözü kabul etmeyenlerin kalpleri vardır düşünmezler onunla; gözleri vardır görmezler o gözlerle; kulakları vardır, duymazlar o kulaklarla. Onlar dört ayaklı hayvanlara benzerler, hatta daha da sapıktır onlar. Onlardır gaflette olanların ta kendileri.” (Araf, 179) 1) Ayette geçen tabirle “kalple düşünmek” ne demek? İnsan kalbiyle nasıl düşünür, neyi düşünebilir? 2) Neden hayvanlardan “sapık” diye söz ediliyor? Onların iradeleri var da bir şeye davet edildiklerinde yüz mü çevirmişler?! Seçim hakları olduğu halde kötülüğü mü seçmişler?

CEVAP /1)

بسم الله الرحمن الرحيم  

الّلهُمَّ صَلِّ عَلَی مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ و عَجّل فَرَجَهم

Kur’an-ı Kerim’in ayetleri hakkında zihne gelen soruların çoğu, çevirilerden kaynaklanmaktadır; çünkü çeviriler bazen ya eksik oluyor ya da tamamen yanlış!

Çeviride, bazen bu hataların çaresi yoktur, çünkü dillerde birbirine alternatif kelimelerin eksikliği vardır ve kavram birkaç satır ile açıklanmak istenirse bu artık bir çeviri olmaz.

Bazıları da kendi anlayış ve isteğine göre çeviri yapıyor ve sonra çevirilerine göre ayeti eleştiriyor.

Örneğin; aşk, muhabbet ve meveddet gibi kelimelerin hepsi “sevmek” olarak çevrilir, ama bu kelimelerin her birinin kendine özgü farklı bir anlamı vardır.

Yukarıdaki ayette “düşünme” anlamına gelen bir kavram yoktur. Bu durum da yanlış çeviriye örnektir. “Düşünce”nin çevirisi “Tefekkür”  (تفکر)  veya “Taakkul-akletme”  (تعقلون)  tabirleridir. Ancak ayette “fıkıh” (فقه) kelimesi geçiyor. Fıkıh ise “anlayış-derin düşünme”, anlamına gelir.

Hayvanların gözleri, kulakları ve kalpleri vardır ama bunların hepsi bir hayvanın bedeni ve hayatı ile ilgilidir. İnsanların da hayvanlar gibi, bedenleri ve yaşamları vardır ama insanın aynı zamanda harika bir “insan ruhu” da vardır.

Yani ayetin manası ruhun gözleri, kulakları ve kalbidir. Bu kör göz ve sağır kulak da ruha aittir.

Derin görüş (basiret) ruha aittir; akıl, ilimin ışığında görür ve tanır ve anlamak da kalbin işidir. Bu yüzden inanç, inançsızlık, sevgi ve nefret kalbin işidir ve kalbin anlamı insanın can ve ruhudur.

Böylece gözleri ve kulakları sağır ve kör olmuş ve ruhu hiçbir şey anlamayan bir insan, hayvan gibi olur. Yani sadece hayvani ve maddi yaşamı vardır.

Ayette geçen “اضل”  kelimesi bazı Türkçe tercümelerde ne yazık ki bizim amiyane tabirle kullandığımız “sapık” olarak geçer. Aslında ne bu ayette ne de başka bir ayette “cinsel bozukluk yaşayan kimse” manasına gelen “sapık” kelimesi mevcut değildir.

TDK’ya göre “Tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal (kimse), gayri tabii, anormal” manasına gelen “sapık” kavramı ise Arapça’da daha çok “ انحراف inhiraf”  kelimesine karşılıktır.

Bu nedenle bahsi geçen ayette geçen “اضل”  helak olma-sapma-yolunu şaşırma-doğru yoldan çıkma-kaybolma manalarına gelir.

Şimdi verilen açıklamalara göre ayeti tekrar okuyalım:

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَا أُولَئِكَ كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُولَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ

“Mutlaka, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Çünkü onların kalpleri vardır ama kavrayıp, anlamazlar. Gözleri vardır, onunla görmezler, kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta onlardan daha sapkındırlar.” (A’râf, 179)

Bu ayeti daha iyi anlamak için benzer bir ayet olan şu ayete dikkatle bakınız:

اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟

“Aksine onlar, ancak bir hayvan sürüsü gibidirler, hatta (tuttukları) yol bakımından daha da sapkındırlar.” (Furkan suresi, 44)

  1. Soru) Araf 179’da neden hayvanlardan “sapık” diye söz ediliyor? Onların iradeleri var da bir şeye davet edildiklerinde yüz mü çevirmişler?! Seçim hakları olduğu halde kötülüğü mü seçmişler?!

CEVAP/2)

Biz öyle sanabiliriz ama onları yaratan Allah, hayvanları sapık veya sapkın diye tarif etmiyor; aksine, onların da namaz ve tesbihleri olduğunu ve bu ibadeti bilebilecek kapasitede olduklarını söylüyor.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Görmüyor musun ki, göklerde ve yerde olanlar, kanatlarını çarparak uçan dizi dizi kuşlar, Allah’ı tesbih ederler. Hepsi de kendi namazını/ibadetini (duasını) ve tesbihini bilir. Allah da onların yaptıklarını bilir. (Nûr,41)

Biz, Yüce, Alim ve Hakim olan Allah’ın sapkın bir varlık yaratmayacağına dikkat etmeliyiz; O lanetli şeytanı bile sapık yaratmadı. Sapık insan da yaratmamıştır, aksine onu en iyi şekilde yarattı.

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ

Biz, insanı en güzel şekilde yarattık. (Tîn,4)

Evrenin yaratıkları birkaç gruba ayrılmıştır: İlk olarak, canlı ya da cansız olmaları açısından gruplandırılmıştır.

Canlı olanlar, melekler, insanlar, iblisler, hayvanlar ve bitkilerdir; katılar ve sıvılar da cansız gruptandır. Ama hepsi kendi yaratılışına göre yaşam, bilinç, duygu, sezgi ve algıya sahip.

Kuran’da Davut Peygamber ile beraber dağların tesbih ettiğinden bahsediliyor, Hz. Süleyman’la konuşan Hudhud gibi kuşlardan da bahsedilmektedir.

Ama Allah, bazı insanları ve cinleri “Sapkın” diye tarif ediyor!

Sapkın yani, olması gereken halden ve gitmesi gereken yoldan sapmış olan demektir. Allah onlara akıl, kalp, ilim, vahiy, peygamber, kitap ve imam vermiş, hatalı yolu ve doğru yolu göstermiştir ama onlar, dikkat etmemiş ve kabul etmemişlerdir. Böylece doğru yoldan da sapmışlardır.

Hayatının hayvanlar gibi olması, insan için bir sapmadır ve insan, hayvanlar gibi yaşamak isterse onlardan daha hayvan olur ve aşırılık eder.

Bunun temel bir nedeni vardır. İnsanlar ve hayvanlar birçok ortak özelliğe sahip olmasına rağmen (tabiat-içgüdü), “fıtrat” özelliğine sahip olması bakımından hayvanlardan ayrılır. Eğer insan fıtratın üzerini örter, yaratılış hedefi yolundan çıkarsa, işte o zaman yaşayan dört ayaklı bir hayvanla farkı kalmaz. Hatta aynı olmakla da kalmaz, taşıdığı irade ve (şehvet-gazap ve vehmiyatın hükümranlığına girmiş) akıl ile (yol olarak) hayvandan da aşağı bir seviyeye iner. Bu da, ayetin anlamıdır.

e-post:

info@x-shobhe.org

Telegram Kanalı:

@SupheSoruCevap

Diğer Konular/Çeşitli Konular