SORU: Neden biz Şiiler “tevessül”ediyoruz? Bazıları bunun şirk olduğunu söylüyor.

SORU: Neden biz Şiiler “tevessül”ediyoruz? Bazıları bunun şirk olduğunu söylüyor.

CEVAP:

بسم الله الرحمن الرحيم

الّلهُمَّ صَلِّ عَلَی مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ و عَجّل فَرَجَهم

Şirk, kelime itibariyle ortak kılmak, iştirak etmek manasına gelir. İnsan ile Allah arasında da Şirk kavramının karşılığı kulun, yani insanın Allah’a Uluhiyet, Rububiyet, Halikiyet vb. durumlarda müstakil ortaklar ve yine müstakil aracı ve yardımcılar kılmak demektir.

Burada öncelikle tevessülün yanlış anlaşıldığını ve yanlış manalar kullanılarak yanlış neticeler alındığını söylemek zorundayız. Zira tevessül, yukarıda da mana ettiğimiz gibi aracıları, vesileleri tek başına ve müstakil-bağımsız olarak değil yine Allah’ın iradesi ve izni doğrultusunda kullanmaktır.

Bunun açık örneğinin Kuranı Kerim bizlere şu ayetlerle sunar:

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ

Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile (Âli İmran, 159).

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً

“Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah’tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı.” (Nisa suresi, 64)

Bugün “Tevessül” hususunda ortaya atılan şüphelerin kaynağı, dini doğru anlamamış ve kendilerince yorumlayıp İslam’ı ve Müslümanlığı kendi tekeline almaya çalışan Vahabilik zihniyetidir. Zira yapısı çok boyutlu olan insana gönderilen bu son kamil din de insanın tüm bu boyutlarına hitap eden, onun ihtiyaç ve gereksinimlerini karşılayan ve insanın tanrı-yaratıcı ile irtibatını en güzel şekilde sağlayan bir dindir. Vahabilik zihniyeti tek boyutlu bir insan-tanrı ilişkisi kurup İslam dininin kapsayıcı oluşunu ve evrenselliğini bir kenara atarak sert ve katı kurallı bir din algısı oluşturmaya çalışmış ve çalışmaktadır.

Dipnot:

Uluhiyet: Uluhiyet yani kulluk etmeye ve tapınmaya layık olmak demektir. Allah Teala da özellikle bu sıfatı üzerinden kendinden başka hiçbir şeyi kulluk etmeye layık görmez ve hiçbir ortak kabul etmez.

Rububiyet: Rububiyet yani yaratılan bütün varlıkların tüm boyutlarıyla idare edilmesinin ancak Allah Teala tarafından mümkün olması demektir. Bütün varlıkların örnek olarak insanın, var olması (Hudus) ve varlığını devam ettirmesi (Beka) bakımından asla bağımsız ve müstakil olmayışıdır.

Halikiyet: Yaratmak manasına gelen bu sıfat ise yine bütün varlıkların mutlak ve bağımsız yaratıcısının sadece Allah Teala olması anlamı taşır.

Tevessül konusuna dönecek olursak; tevessülün “bir araç aramak” anlamına geldiğine dikkat edilmelidir. “Sadece Şiiler tevessül eder.” Düşüncesi büyük bir hatadır! Bundan başka, sadece Sünniler de değil, belki tüm dünya insanları “tevessül” ederler ve bu hayatın pratik anlamda bir gerçeğidir.

Dünya, vesile dünyasıdır; ahirette de böyledir. Cennete gidenler cennet nimetleriyle karşılanıp ödüllendirilirken; kafirler ve zulmedenler de ateş ile azap görüyor. Bu dünyada hiç kimse bir vesile olmadan su bile içemez. Yerçekimi, bardak, dudaklar, ağız… hepsi  bir yudum su içmek için birer araç ve vesiledir.

Allah, bir ışık ve enerji kaynağı olması için, Güneş’i vesile yaptı; ekmek yapmak için buğday ve arpa yarattı, halkı eğitmek ve yönlendirmek için Peygamber, Kitap ve İmam gönderdi. O’nunla konuşabilmemiz için Allah, namazı vesile yaptı. Peygamberimizi (saa) aracı ve herkese merhamet vesilesi yaptı. Ve dedi ki:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ

“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107).

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de, tevessülü inananlara emretti:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun/sakının/takvalı olun (emirlerine karşı gelmekten çekinin), O’na (yakınlaştıran) bir vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki kurtuluşa erişirsiniz.” (Maide, 35).

Bu nedenlerle hedefe ulaşmanın yöntemlerinden biri de “vesileyi aracı kılmak-tevessül etmek” düşüncesidir. O zaman, büyümek, olgunlaşmak, Allah’a yakınlaşmak da kesinlikle vesile ister. Ve bu araçları ve vesileleri de yine Allah’ın kendisi tanıtmalıdır. Kur’an, namaz, oruç vb. hiçbiri amaç değiller, belki hepsi bir araç ve vesiledirler.

Bundan dolayı, herkes hedefe ulaşmak için vesileleri ve araçları kullanmak zorundadır. Ancak Müslümanlara hidayet verilmesini istemeyen bazı kimseler, insanların İmamlar (as) ile bağlarını kesmek istiyorlar ve diyorlar ki “İstediğin her şeye tevessül edebilirsin ama imamları çağırmak ve onlara tevessül etmek şirktir.” Ama kendileri ABD’ye, İngiltere’ye ve İsrail’e yöneliyorlar ve onlara tevessül ediyorlar!

e-post:

info@x-shobhe.org

Telegram Kanalı:

@SupheSoruCevap

İnanç